Yazar Arşivleri: root

Kolay İngililzce – Hızlı İngilizce – Çabuk İngilizce

Reklam deryasına dönüşmüş internet sitelerinin yanında, yöresinde;  Kolay İngililzce, Hızlı İngilizce, Çabuk İngilizce gibi reklamları görür durursunuz. Hemen heyecanlanıp tıklarsınız, hatta bazılarımız bu setleri satın alırız veya bu kurumlara kayıt yaptırırız. Ancak açıkça belirtmek isteriz ki, Hızlı İngilizce, kolay İngilizce gibi iddiaların, hızlı zayıflama, yiyerek zayıflama gibi iddialardan büyük bir farkı yoktur. Zira bu işin bir hilesi veya kolaylığı bu kadar kolay sağlanabiliyor olsaydı, herkesten önce dillerini bütün dünyaya yaymaya çalışan İngiliz Kraliyeti herkesten önce davranır ve bunu dünyaya ücretsiz biçimde yayarlardı. Ne yazık formül bu denli basit değil.  Bilinç altı eğitim yöntemleri, uyurken İngilizce öğrenmek gibi eğitim metotlarının hiçbir bilimsel geçerliliği olmadığını önemle belirtmek isteriz.

Her eğitim programında olduğu gibi, İngilizce eğitiminde de evrensel programlar; müfredatlar bulunmaktadır. Bu müfredatlar eğitimin en doğru ve yeterli biçimde verilmesini, bunun yanında en hızlı biçimde verilmesini sağlamaya yöneliktir. Ama hiç birisinin “kolay” olma iddiası yoktur. Hiçbir eğitim dalı kolay değildir. Kaldı ki yabancı dil gibi, hayatınıza bambaşka boyut kazandıracak bir yetiyi kazanmanın kolay olabileceğini iddia etmek oldukça yanlış olacaktır. Bu yönde teknik geliştirmiş olanların ise, bazı kısa yolları kullanarak önemli sayılabilecek; kısa vadede ortaya çıkmayıp, uzun vadede elzem olabilecek verileri atlayıp, gündelik ihtiyaca yönelik bir yabancı dil eğitimi sundukları da kuvvetle muhtemeldir.

Modern şehir yaşantısında, İngilizcenin toplamının ’luk bir kısmı kullanılır. Gerek kelime derinliği, gerekse gramer özellikleri bakımından son derece sığ, ama kitabına uygun biçimde size sunulan Kolay, hızlı ve sihirli İngilizce aslında tam anlamıyla ilüzyondan ibarettir. Zira insan kapasitesinin senelerce denenip sınırlarına uygun biçimde kabul edebileceği verileri içeren müfredatlar zaten olabilecek en yüksek hıza sahiptir. Elbette Bu müfredatlar hiçbir konuyu atlamadan tam anlamıyla yeterli bir eğitim vermeyi amaçladığından, daha uzun ve daha yorucu bir süreç olmaları da normal kabul edilebilir.

Sonuç itibariyle, hileli hiçbir yöntemden fayda görmeniz mümkün değildir. Eğitim kurumlarının size sunduğu programlar Amerika ve İngiltere ekollerinin tavsiye ettiği eğitim programlarıdır ve olası hızlı öğretim programları eğitim kurumlarınca müfredata derhal dahil edilmektedir. Bakanlık denetimindeki eğitim kurumlarına bu konuda güvenebilirsiniz. Hangi kurum en iyi ve hızlı olmayı istemez ki?

Teknolojinin Dil Üzerindeki Etkileri

Tarihte dünyaya etkin olmuş bütün ulusların dilleri egemenlik alanlarında yaygınlaşmış, en azından yöresel diller üzerinde etkili olmuştur. Bu noktada nadir istisnalardan birisi belki de Türkçedir. Çok geniş bir coğrafyada Türk egemenliği yaşanmış olmasına karşın, dilin etkili olduğundan söz etmek bir yana, Türkçe Türk hakimiyetinin olduğu bölgelerin dillerinden etkilenmiştir. Buna sebep olarak, Türkçenin göçebe bir ulusun dili olması ve çok gelişmiş olmaması gösterilebilir. Ulusların sadece askeri egemenliği değil, elbette bilim, sanayi, teknoloji gibi etkinliklerinin yanında kültürel etkileri de dillerin yaygınlaşması üzerinde etkili olmuştur. Örneğin, İngiliz kraliyeti dünyaca ünlü müzisyenlere kraliyet arması vermektedir ki, bunun sebebi, İngiliz kültürünün dünyaya yayılıyor olmasıdır. Son derece etkili olduğuna şüphe olmasa gerek.

Dillerin kültürleri etkilediği tartışılmaz bir gerçektir. Pekiyi kültürlerin ve teknolojinin dili etkilemesi hakkında ne söylenebilir. Bu noktada kesin bir yargı ortaya konabilir, o da dilini, bilim ve kültür ilerledikçe mecburen ilerlediğidir. Özellikle kültürün gelişmesi sosyal etkileşimi artıracağından dilde hatırı sayılır değişikliklere sebep olur. Tersi biçimde gelişmemiş kültürlerin sanata bakışları da o oranda düşük olacaktır. Teknoloji ise dilin geliştiren esaslı unsurlardan birisidir. Zira üretilen her teknoloji için öncelikle bir isim bulunmak zorundadır. Bu etken bile her icadın dile kazandıracağı bir öge olarak değerlendirilebilir. Teknolojiyi üreten dilin diğer dilleri etkilemesi ise kaçınılmazdır. Örneğin Türkçe içerisinde bizim yerli olduğunu düşündüğümüz yüzlerce yabancı kelime vardır ve biz bunları farkında olmadan ve zorunluluktan dilimize dahil etmiş durumdayız.

Örneğin Mobil Telefon ismi, bütünüyle yabancıdır. Otobüs, Akvaryum, Sprey, şampuan, jilet vb. pek çok farkında olmadan kullandığımız; ürün ve teknolojilerle birlikte dilimize dahil ettiğimiz kelime vardır. Bu kaçınılmaz bir durumdur, bazı uluslar bu konuda ısrarcı olur ve kendi terimini oluşturur. Örneğin dünyanın hemen her yerinde yaklaşık aynı olan “Ambulance” kelimesi Almanca, “Krankenwagen” dir. Bu bir ulusal tercih olmakla birlikte gerekliliği tartışmaya açıktır. Ancak bir gerçektir ki, çok eski ve yerleşik diller yabancı etkinliğini kabul etmemeye çalışır ancak buna muvaffak olma ihtimalleri oldukça azdır.

Sonuç olarak, global etkileşim içerisinde dillerin kültürler ve teknolojiler üzerinde, teknolojinin de diller üzerinde direkt ve ciddi oranda etkili olduğu doğru bir yargı olacaktır.

TEKNOLOJİ VE DİL * Cengiz ALYILMAZ*

ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların tabii neticesinde ihtirasları bitip tükenmek bilmeyen insanoğlu, daha iyiye daha güzele, daha mükemmele ulaşmak / kavuşmak arzusuyla her geçen gün kendini bir başka arayışın içinde bulur. Söz konusu arayışların ısrarlı takibinin ardından gerçekleştirilen buluşlar ise bu gün artık neredeyse insan kavramıyla aynileşen ileri teknolojinin doğmasına ve sınır tanımazlığına da zemin hazırlamıştır. Biz, bu konuşmamızda bize ayrılan süre dahilinde teknoloji – dil ilişkisi üzerinde durmaya çalışacağız. Her şeyden önce şunu bilmek ve belirtmek gerekir ki insanoğlunun emeğinin mahsülü olan teknoloji yine insanoğlunun mutluluğu için bir araçtır. Hiç bir zaman amaç değildir ve olamaz da. Teknolojiye, teknoloji ürünlerine bu dikkatle bakıldığında onların insan hayatındaki yeri ve önemi de daha açık bir şekilde ortaya konulmuş olur. Teknoloji, insan hayatını kolaylaştırmak, düzene koymak, onu daha anlamlı kılmak için vardır, gereklidir ve vaz geçilmezdir. Ancak teknoloji alanındaki hızlı değişme ve gelişmeler her zaman iyiye, güzele, doğruya hizmet etmez; bazan bir takım ciddı problemleri de beraberinde getirirler. Nitekim dünyamızı tehdit eden nükleer ve kimyasal silahlar da teknolojinin mahsülleridirler. * Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından 13.5.1997 tarihinde düzenlenen “Bilim Dili Olarak Türkçe” adlı panelde yapılan konuşmanınmetnidir. ** Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü öğretim üyesi Yani teknoloji insanoğlunu mutlu, huzurlu kılabileceği gibi onu mutsuz, huzursuz hatta yok edebilecek güce de sahiptir. İnsan elinden çıkan bir teknoloji mahsülünün insana yarar yerine zarar vermesi kadar acı bir şeyolmasa gerek. Teknoloji ürünlerinin bir de milli ve sosyo-kültürel boyutu vardır. Hatta zaman zaman bu ürünler ait oldukları milletlerin milletler arası arenada temsilcisi olurlar. Bu halleriyle teknoloji ürünleri insanoğlunun mutluluğu için bir araç olmaktan Çıkıp adeta siyasi, iktisadi, askeri … gücün simgesi haline dönüşürler. Ekonomik ve dolayısıyla teknolojik bakımdan güçlü olan devletler, gelişmemiş veya gelişmekte olan devletleri teknoloji ürünlerinin çoğu kez satışı, bazan hibesi, bazan da takası yoluyla kendilerin bağımlı kılmaktadırlar. Bu durum dar anlamda teknoloji ürünlerinin satışı, hibesi veya takası gibi görünebilir. Ancak geniş anlamda tabir yerindeyse gerçek anlamda bir kültürün, bir medeniyetin, bir ideolojinin de son derece akıllı, son derece şuurlu bir şekilde satışı, hibesi, takası, empoze edilmesi anlamıDi taşır. Yani teknoloji ürünleri gittikleri yerlere ait oldukları milletlerin dillerinden, kültür ve medeniyetlerinden, yaşayış ve inaOlşlarlOdan, ideolojilerinden de bir çok şey taşırlar. Bir anlamda araç mesajm kendisi olup Çıkar. Dünyadaki teknolojik gelişmelerin ülkemizi nasıl etkilediği hususunda fazla bir şey söylemeye gerek yok sanırım. Zira görünen köy de kılavuz istemez. Bazan teknolojinin her alanında kapılarımızı sonuna kadar dışarıya açmışız; bazan da teknoloji ürünlerini kendimiz ~,. yapmış ve ihraç etmişiz. Ancak her iki şekilde de, ne yazık ki bu ürünlerle insanIDuz arasıoda ciddi bir bağ kuramanuşız. İnsan için araç değil, araç için insan söz konusu olmuş hep. Kısacası aracı 34 insanın emrine sunacağımıza insam aracın emrine, hizmetine sokmuş, onun bir anlamda kölesi yapmaşız. Teknolojik gelişmelerin dilimize yansımasına gelince, acı ama gerçek şu ki bir çok alanda olduğu gibi dil alanında da teknolojinin nimetlerinden yeteri kadar istifade edemedik. İstifade etmek bir yana, dilimiz bugün teknolojik gelişmeler sonucunda bir de kirlenmeye maruz kalmıştır. Bugün teknolojiyi dilimizin gelişimine, problemlerinin halledilmesine ve bilim ve edebiyat dili olarak yaygınlaştırılmasınavasıta kllamadığımaz artık inkar edilemez bir gerçektir. Bu durumu örneklerle izah etmeye çalışalım: Mesela : İnsan beyninin uzantısı olarak kabul edilen bilgisayarlann dilbilim çalışmalarına büyük katkıları olmuştur. Bir çok devlet, bu araçlar sayesinde dil yadigarlarından har~~etl~ dillerinin her seviyede sözlügünü hazırlamiş; onu diğer milletlerin istifadesine sunmuştur. Bugün bu çalışmalar, artık tercüme makinalarının bile terk edildigi bir seviyeye ulaşmıştır. Peki biz, bunlardan nasıl istifade etmişiz? Elbette ki Batılılar gibi degiL. Biz dünyada en fazla bilgisayar kullanan üçüncü devletiz. Ama aynı zamanda bilgisayarları daktilo olarak, hesap makinası olarak kullanan bir milletiz. Bizim dışımızda bilgisayarı böyle kullanan başka devletlerin sayısı her halde azdır. Buna karşı çıkanlar olabilir, ama medeni insan kendi kendini sorgulayan insandır. Hangimiz hazır programlar dışında program kullanıyoruz? Hangimiz program üretebiliyoruz? Hangimiz dilimizle ilgili yeni program geliştirebildik? Dahası hangimiz dilimizle ilgili programları tam anlamıyla kullanabiliyoruz? Cevap ortada: Ne yazık ki çok azımız, belki de hiç birimiz. Bu konuda çalışmaları olan ilim adamlarımızın hocalarımızın yaptıklarını anladığımızda ise kendimizi mı1cid 35 zannediyoruz. Amerikalılar bundan tam on yıl önce bizim el yazmalarımızı okuyup Latin harflerine aktaran programlar yaptılar. Bu programlar sayesinde bu gün binlerce el yazmasını önce Latin harflerine aktarıp sonra da kendi dillerine çevirdiler. Biz de ise bu işler hep amatör zihniyetle, alışılmış usülle devam etti ve devam etmekte. Onlar, bunları yaparken kültür ve medeniyetlerine katkıyı düşündüler, biz ise doktor olmayı, doçent olmayı, profesör olmayı düşündük. Onlar millete hizmeti esas alırken, biz ferde hizmette kaldık. Üstelik, teknolojik gelişmeleri takip ederek, teknolojinin nimetlerinden istifade edip çağdaş eğitim öğretim ortamını da oluşturamadık. Bu işin bir boyutu, diğer boyutu ise daha acı. Yani dilimizin teknolojik gelişmelerle kirletilmesi meselesi. Her gelen ürün heiaoe-rincie–yüzlercekelimeyi ve kelime grubunu da dilimize taşımaktadır. Bu durum, bugün tahammül -edıı~mez bir boyuta ulaşmıştır. Tehlikenin nereye kadar uzanacağı da henüz belli değildir. Sadece bilgisayarla birlikte dilimize giren yabancı menşeli kelimelerin sayısı beş yüzün üzerindedir. Ekonomi, teknoloji ve dil arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Zira bağımsızlıklarını yeniden elde eden kardeş Türk Cumhuriyetleri’nin hemen hemen hepsi Kril Alfabesi yerine Latin Alfabesini kullanma kararı aldılar. Ancak kardeş cumhuriyetler, ekonomik durulannın kötü, teknolojilerinin de yetersiz olması sebebiyle Latin alfabesine bir türlü geçemediler ve hala Kril alfabesini kullanmaktadırlar. Sonuç itibariyle denilebilir ki: Dilde millileştirmeden yana olanlar, dillerinin bilim dili olmasını isteyenler, her şeyden önce ekonomik ve teknolojik alanda güçlü olmak zorundadırlar.

PEKİ YA SOSYAL MEDYA DİLİMİZE NELER KATIYOR ÖRNEKLERLE İNCELEYELİM

“Şu an hayatımızda var olan birçok eylemi, teknoloji bu kadar ilerlemeden önce nasıl yapıyorduk?” düşüncesi, herkesin aklındaki temel sorulardan biri olmaya devam ediyor. Gelişen teknoloji ile birlikte kitle iletişim araçlarında da değişiklikler meydana gelmiş ve günümüzün en etkili kitle iletişim aracı Sosyal Medya olmuştur.

Kullanıcı açısından her geçen gün yükselen bir grafiğe sahip olan sosyal medya ile birlikte gündelik yaşam alışkanlıkları da değişim göstermektedir. Geçmişte daha zor yaptığımız ya da hiç yapamadığımız işleri daha kolay ve hızlı bir şekilde önümüze seren bu yeni evrenin kuralları ile gerçek dünyanın kuralları farklılık göstermektedir. Teknolojinin hızına paralel bir şekilde uyum sağlayan toplum, sosyal medyanın kurallarına ayak uydurabilmek için hızlı bir dönüşüm yaşamak durumunda kalmaktadır. Dil, iletişimin söz konusu olduğu her alanda olduğu gibi sosyal medyanın da belirleyici unsuru olmaktadır Sürekli yeni içerikler/özellikler oluşturulmaya çalışılırken oluşan yeni kelimeler zamanla dilimizde yer etmeye başladı.

Sosyal medyanın hızı ifade ettiği günümüzde, çoğu kelimenin de kısaltması kullanılmaktadır. Yaşları fark etmeksizin toplumun %81’i sosyal medya kullanırken, oluşan yeni kelimelere kısa bir bakış atacak olursak;

Selfie: Gelişen teknoloji ile beraber akıllı telefonlar hayatımıza girmeye başladı. Akıllı telefonlarda bulunan özellikler beraberinde insanlara kolaylıklar getirmeye başladı. Geçmişte fotoğraf çektirmek için başkasına ihtiyaç duyarken, şimdilerde kendi fotoğrafımızı kendimiz çekilebiliyoruz. Bu özellik sosyal medyadaki fotoğraf paylaşımlarında yeni bir dönem açarak hayatımıza “selfie” adı altında girdi.

Troll: Kelime anlamı İskandinav geleneklerinde geçen, korkunç gözüken, mistik, insana benzeyen ve devasa bir yaratık olan Troll kelimesi, dilimize sosyal medyada her konu ile dalga geçebilen insan şeklinde yer edinmiştir.

Takipçi: İzinden giden, uyan, izleyen anlamlarına gelmektedir. Günümüzde ise sosyal medya üyelerinin hesaplarında, onlara bakan ve ‘takip et’ butonuna basarak onları sürekli göz önünde, izlemeye alan kişiler için kullanılan isimdir.

Fenomen: Olay, olgu anlamına gelmektedir. Felsefede somut, algılanabilir ve denenebilir olay ve nesne demektir. Günlük kullandığımız dilde ise, sosyal medya hesaplarında fazla takipçisi olan, tanınan insanlar için kullanılmaktadır.

Caps: Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri bir işlevi de bizleri dış dünyadan birazda olsa uzaklaştırıp, neşelendirmek. Caps ise tam olarak bu işleve hizmet eden bir kelime. En az bir fotoğraf üzerine güldürücü yazılar yazıp, monteler yapmak anlamına gelmektedir.

Emoji: Emoji kelimesindeki “E” görsel, “Moji” ise karakter anlamı taşımaktadır. Japonya’da ortaya çıkan bu ifadeler, sosyal medyada insanların duygu ve düşüncelerini, bazı görsel karakterler ile anlatmasına yardımcı oluyor.

Stalk: İngilizce kökenli bir kelime olup, gizlice sokulmak, sinsice izlemek anlamlarına gelmektedir. Günümüzde sosyal medya kullanıcıları ise bu kelimeyi, başka insanların hesaplarını incelemek, onlar hakkında bilgi edinmek olarak kullanmaktadır.

Youtuber: Sosyal medyanın hayatımıza çok fazla işlemesi ile beraber insanlar kullanıcı deneyimlerinden, kendi hayatlarına; önemli bilgilerden, şarkılara kadar her şeylerini Youtube’da paylaşmaya başladılar. Bununla beraber kullanıcılar insanların ilgi alanları doğrultusunda video çekmeye, bunları insanlara izlettirmeye, hatta bunun beraberinde bundan gelir elde etmeye başladılar. Bunun sonucunda günümüzde ‘youtuber’ olarak bir meslek ortaya çıktı.

Fake: İngilizce kökenli bu kelime sahte anlamına gelmektedir. Günümüzde ise başkalarının fotoğraflarını kullanan, kendisine başkalarının fotoğrafları ile hesap oluşturan kişilere kullanılan bir kelimedir.

Online: Çevrimiçi anlamına gelen online kelimesi, günümüzde bütün internet ağı için kullanılmaktadır. İnsanlar uyusa da işleri olsa da internet her zaman çevrimiçi, uygun olduğu için internet üzerinden oynanan oyunlardan alışveriş sitelerine kadar kullanılmaktadır.

LOL: İngilizce de ‘laughing out loud’ ya da ‘lots of laughs‘ anlamına gelmektedir. Dilimize ise, mesajlaşırken ‘çok güldüm/sesli güldüm’ ya da gülme seslerinden oluşan ‘hahahaha’ kelimelerinin yerine kullanılmaktadır.

DM: Yine İngilizce kökenli olan bu kısaltma, ‘Direct Message’ anlamına gelmektedir. Sosyal medya hesaplarında, kişisel mesaj atmaya yarayan işleve günümüzde DM denmektedir.

Friendzone: ‘Arkadaş bölgesi’ olarak İngilizceden Türkçeye çevrilen kelime, sosyal medyada kişilerin sevdiği/hoşlandığı insanlara açıldığında karşı tarafın onlara arkadaş olarak bakması/hoşlanmaması anlamına gelmektedir.

Like: ‘Beğenmek’ anlamına gelen İngilizce kelime, sosyal medyada da beğenmek anlamıyla kullanılmaktadır. Fakat bu beğenmek sözlü ya da his olarak değil, kişilerin paylaştığı fotoğraf ya da içeriklere kalp atmak, onları beğenmek anlamında kullanılmaktadır.

Üniversite Tercihleri

Üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı şu günlerde, elbette tüm üniversite öğrencisi adaylarının başlıca telaşı Üniversite Tercihleri olmaktadır. Pek çok öğrencimizin kafasında nereyi tercih edeceğine dair bir plan kaba taslak da olsa bulunmaktadır. Ancak sınav sonucu beklediği gibi gelmeyen öğrencilerin Üniversite Tercihleri sırasında hatalar yapması ve yanlış tercihlerde bulunarak istemediği bir bölüme yerleşmesi ihtimali bulunmakla birlikte, yapılan bazı hatalar nedeniyle, daha uygun bir bölüme yerleşebilecekken bu fırsat elden kaçırılmaktadır.

Üniversite Tercihleri süreci sınava hazırlık kadar önemli bir süreçtir. Bu süreçte dikkatli olunmalı ve rehber öğretmenlerden mutlaka destek alınmalıdır. Zira tercihler öğrencilerin her gün yaptığı ve uzman oldukları bir konu değilken, öğretmenler için bu sıradan bir uğraştır ve her yıl yaptıkları için deneyim ve uzmanlık sahibi olduklarını söylemek doğru olacaktır.

Tabii Üniversite Tercihleri sırasında dikkat etmeniz gereken bir diğer husus da sırf yerleşmiş olmak için istemediğimiz bir bölümü yazmaktır. Bu hata yıllardır ülkemizde süregelen bir alışkanlıktır ve oldukça yanlıştır. Örneğin İngilizce öğretmenliği okumak istiyorsanız ve puanınız buna yetmediği için başka bir dilin edebiyat fakültesini yazıyorsanız, bu sizin için sıkıntılı bir sürecin başlangıcı olacaktır. Zira sevmediğiniz ve yapmaktan hayatınız boyunca hoşlanmayacağınız bir işi yürütmek durumunda kalacaksınız. Daha sonra yapacağınız okul değişiklikleri veya daha ilerideki mesleki değişiklikleri ise oldukça zor olacaktır. Bunun yerine hiç tercih yapmayıp, bir sene daha yeterince çalıştıktan sonra istediğinzi bölümü yazmanız çok daha doğru bir yöntemdir.

Bu noktada bir teknik husustan bahsetmek doğru olacaktır. Üniversite Tercihleri sırasında okumayacak olmanıza rağmen tercih yaptığınız okul ve fakülteye sistem tarafından yerleştirilmenizin sonrasında bu bölüme kayıt yaptırmazsanız bir sonraki sene puanınızdan kesinti yapılacaktır. Ayrıca gitmeyecek olmanıza rağmen tercih edip yerleştiğiniz için, sizin gerinizde kalan adayların belki de isteyerek yazdıkları bölüme ilk yerleştirmede girememesine neden olacaksınız. Bu nedenle, gitmek istemediğiniz bölümü lütfen yazmayınız.

Üniversite Tercihleri yapılırken, yüzdelik dilime göre planlama yapılmalıdır. Okulun bir önceki yıl öğrenci kaydettiği yüzdelik dilimine göre tercih yapmanız durumunda hatalardan büyük ölçüde arınmış bir tercih sıralaması yapmış olacaksınız. Tercih yaparken her leye rağmen uzman yardımı almanızı, puanınız yetmiyorsa bir sene daha çalışma yolunu tercih etmenizi öneririz.

İngilizce Kursu

Son yıllarda çeviri teknolojileri sayesinde çevremizdeki İngilizce etkinliğinden eskisi kadar haberdar olmasak da, İngilizce bilmeyenlerin, çeviri olmayan yerlerde büyük bir çaresizlik içerisinde hareketsiz kaldıkları da gerçektir. Elinde bir kağıt parçası ile kapı kapı dolaşanların trajikomik çaresizliği kader mi? Elbette değil. Dil öğrenmek bir yetenek değildir. Eğer kendi dilinizi öğrenebildiyseniz, gayet tabiidir ki, bir başka dili de öğrenebilirsiniz. Espirili bir yaklaşımla tanımlayacak olursak, eğer Türkçe konuşabiliyorsanız, konuşabiliyorsunuz demektir, bir başka dili konuşmak için fizyolojik ve mental sistemleriniz aktif olduğu için, bunu başarabilirsiniz. Bunun için tek yapmanız gereken öğrenmeye başlamak için bir adım atmaktır. Örneğin bir İngilizce kursu bularak kaydolmakla ilk adımı atabilirsiniz.

İnsanlar yabancı dil öğrenirken neden zorlanır sorusunun cevabı aslında diğer makalelerimizde yaptığımız bir açıklamadır. Kısaca değinecek olursak, mevcut bilgilerin, yeni öğrenilecek olanları engellemesi durumu, davranış bilimlerinin en çok üzerinde durduğu konulardan birisidir ve buna ket vurma denmektedir. Elbette bunun yanında motivasyon ve özgüven eksikliği de yabancı dil öğrenirken kişinin edinim kabiliyetlerini kısıtlayan faktörlerdir. Ket vurma konusu hakkında eğitim teknikleri geliştirilmiş olsa da, motivasyon ve özgüven konuları kişinin bireysel olarak üstesinden gelmesi gereken konulardır. Ve hiçbir İngilizce kursu bu konuda bir şey yapamaz.  Öncelikle öğrenen diğerlerine bakarak fikir edinebilir, onlar yapabildiğine göre, sizin de başarabileceği konusunda kendinizi ikna etmeniz konusunda kendinizi ikna edebilirsiniz. Ve bu konuda bize güvenebilirsiniz, herkes İngilizce öğrenebilir.

İngilizce kursu diyince akla gelen birkaç merkezden olan Englishpark her seviyede, her yaştan öğrenciye eğitim vermektedir. İster mesleki yeterlilik, ister akademik veya kişisel gelişim için olsun, kurumumuzdan en verimli eğitimi alabilir, kişiliğinize fark katabilir ve pek çok alanda öne çıkabilirsiniz. Unutmayın ki yabancı dil bilmek, hem mesleki, hem de sosyal yetilerinize katkı sağlayan önemli bir etkendir.

İngilizce kursu seçerken birkaç unsuru göz önünde bulundurmanızda fayda vardır. Öncelikle, kurumun geçmişini araştırmalı, bununla birlikte referanslarını incelemelisiniz. Günümüzde kurumlar hakkında bilgi toplamak çok kolaydır. İnternette yapacağınız basit bir arama bile size kurum hakkında ciddi bilgiler sağlayacaktır.

Neden Zincir Eğitim Kurumlarını Seçmelisiniz

Eğitimde sağlıklı sonuçlar alabilmek gerek kurumsal ilkleri, gerekse eğitimci nitelikleri bakımından yüksek değerlere sahip kurumlarda eğitim almak gereklidir. Zira Şartlar ne kadar yüksek kalitede sunulursa eğitimin niteliği de bu ölçekte yükselmektedir. Çok iyi bir eğitimci doğru kurumda görevli değilse, eğitim nitelikleri azalabileceği gibi, kurumların vizyonlarına uygun olmayan eğitimcilerle çalışmaları durumunda da ortaya verimsiz ve kalitesiz bir eğitim çıkacaktır. İşte zincir eğitim kurumları bu anlamda öncelikli tercih olması gereken kurumlardır. Zira bu kurumlar oldukça güçlü bir altyapı üzerine kurulu gelişmiş bir işletmecilik sistematiğiyle çalışır ve dinamik yapıları sebeiyle devamlı güncellenip, güçlenen bir yapıya sahiptirler.

Bir işletmenin güçlenmesi, sadece sermaye yapısındaki artışla olmayacak, ne kadar güçlü sermayeye sahip olunursa olunsun eğitim işletmeciliği bakımından yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan ve gelişmek için herhangi bir çaba sarf etmeyen kurumların ayakta kalması söz konusu olmayacaktır. Zira bu kurumlar kalitesiz ve verimsiz eğitim vermeye devam edecekler, sonuç olarak işletme ve marka imajları çökecektir. Elbette her işletme böyledir denemez, ancak işletmelerin gücünü yönetim ilkelerinden aldıkları da bir gerçektir. Uzun yıllar ar-ge yapıp, sahip oldukları sektör tecrübesini sistemlerine özenle entegre etmiş bir özel öğretim kurumu ile, herhangi bir kurumun denk olmasından bahsetmek doğru olmayacaktır. Zincir kuruluşlar, her sektörde olduğu gibi, eğitimde de oldukça güçlü niteliklere sahiptir. Özellikle son yıllarda artan franchise eğitim kurumları sayesinde, kaliteli okulların deneyimlerini çok sayıda girişimciyle paylaşarak yurt çapına yaydıkları görülmektedir.

Franchise bayilik modeli ile şubeleşen eğitim kurumları, şubelerine isim hakkı verir ve sistemlerini birebir işleyecek biçimde bu müesseselere kurarlar. Kurulum sonrasında da, kurumun doğru işleyebilmesi için gerekli destek ve rehberlik hizmetlerini sunarlar. Sonuç olarak, isim hakkını kullandıkları eğitim kurumunun marka imajından ve sektör hakimiyetinden faydalanan franchise bayi; yani şube, hızlı bir şekilde sektörde öne çıkar ve hiçbir marka tutundurma ve pazarlama çalışması yapmaya gerek olmadan ismini duyurabilir. Elbette isim hakkı veren kuruluşun sistematik destekleri de, franchise bayinin kusursuz çalışması için gerekli şartların sağlanmasında rol oynamaktadır.

Yabancı Dil Okulu Franchise Fırsatları

Senelerce eğitim görüp, gönül verdiğiniz meslek olan İngilizce öğretmeni oldunuz. Ve şimdi kendi eğitim kurumunuzu açmak istiyorsunuz. Pekiyi bu kolay bir iş mi? Mesela Kanuni yükümlülükleri biliyor musunuz? Kurum nasıl açılır? Nerelerden izin alınır? Standartlar nelerdir? Daha da ötesi iyi bir eğitim kurumunun organizasyonu ve işletmesi nasıl olmalıdır? Bütün bunlar fakültelerde öğretilmez ve işletmecilik hafızası gerektirir. Bunları hazır biçimde edinmek ve işinizi en iyi şekilde işletmek için sizin için oluşturulmuş kaynaklardan beslenmek için en doğru seçim kuşkusuz kaliteli bir eğitim kurumundan alacağınız Franchise olacaktır.

Franchise, marka hakkı kullanımı anlamına gelmektedir. Fakat, elbette sadece tabelayı kullanma hakkını sağlamaz. İsmini kullandığınız kurumun tüm sistemini de kullanırsınız. Böylece senelerce sürecek bir işletmecilik deneyimine ilke elden  sahip olur ve avantajlarını en iyi biçimde kullanma imkanı yakalarsınız. Franchise bayiler, marka sahibi tarafından pek çok avantajla donatılırlar. Kuşkusuz marka sahibi de isminin zarar görmesini istemeyecek ve bayinin en yüksek standartlarla hizmet vermesini sağlamak için çalışacaktır. Bu kapsamda bayilere hemen her alanda hizmet verilir. Bayiye anahtar teslimi hizmeti belli bir fiyatla sunan marka sahipleri olduğu gibi, tüm prosedürü detaylı biçimde tarif edip, şartları kendinin sağlamasını isteyen marka sahipleri de bulunmaktadır. Franchise yapan marka sahipleri, bayilerini düzenli olarak denetler ve şartlara uygun hale gelmeleri için rehberlik yaparlar. Bu da sistemin mükemmelleşmesi için faydalı ve gerekli bir süreçtir.

Englishpark Franchise bayilik vermekte olan bir özel öğretim kurumudur. Bayilerimize Kuruluş ve işleyişle ilgili kapsamlı enstrümanlar sunmanın yanı sıra, düzenli rehberlik etmekte ve reklam ağımızdan devamlı istifade etmelerini sağlamaktayız. Tabii işletmeye sunacağımız ciddi marka avantajı da sahip olunacak en önemli fayda olacaktır. Firmamızın uzun yıllardır sektördeki deneyimi ve marka imajı sayesinde çok hızlı bir yükseliş sağlayabilir, iyi niyetle sunmak istediğiniz bilgi birikiminizi en iyi enstrümanlarla donatmış olursunuz. Şu bir gerçektir ki, kendi isminizle de bir eğitim kurumu açabilirsiniz. Ancak bu şekilde, franchise ile ayn, hatta daha fazla maliyetlere katlanırken, aynı oranda fayda sağlamaya başlamanız yıllarınızı alabilir. Bu sebeple bizimle hemen iletişime geçip, bayilerimiz arasında yerinizi alabilirsiniz.

Yanlış Öğrenme Bilmemekten daha zararlıdır

Mevcut bilgilerin, yeni öğrenileceklere ket vurması kavramı davranış bilimlerinin öğrenmeye etki eden faktörler sıralamasında önemli bir başlıktır. Mesela hiç düşündünüz mü, yöresel şive ile konuşanlar seneler geçse bile bunu terk edemezler. Elbette bunun fizyolojik sebepleri de vardır ancak, burada en önemli etken şüphesiz yerleşmiş davranışın terk edilemiyor olmasıdır. Benzeri biçimde sahip olduğumuz bir bilgiyi, bam başka bir veri ile değiştirmemiz de mümkün değildir, daha doğrusu oldukça zordur. Eğitim bilimlerinde en üzerinde en çok durulan konulardan birisidir, hatalı bilginin revize edilebilmesi konusu. Zira insan bir makine değildir ve ver biçimlendirmek konusu somut yöntemlerle mümkün olamamaktadır.

Gerek yabancı dil eğitimi, gerek teknik bilimler veya sosyal bilimlerde olsun, eğitim ilkelerinin stabilize edilmesi ve doğru verilerin mutlaka sağlıklı otoritelerce denetlenerek öğrencilere aktarılması büyük önem arz etmektedir. Zira hangi alanda eğitim veriliyor olursa olsun, eğitimin geri döndürülemez olumsuzluklara yol açma ihtimali vardır. Örneğin yanlış öğrenilen bir gramer kuralı bir daha asla değişmeyecek yerleşik bir probleme dönüşebilir ve yerleşik verinin revizyonu mümkün olmayabilir. Bu durumda alınan eğitimin verimsizliği bir yana dursun, üzerine konulacak hiçbir veri yerleşemeyebilir. Zira altyapıdaki bozukluk nedeniyle ilerleyen süreçteki veriler bireyin birikimi ile örtüşmeyecek ve reddedilecektir.

Sürekli bir eğitim süreci sağlayabilmek ve bireylerin hayat boyu öğrenme süreçlerine entegrasyonunu sağlayabilmek için, eski verilerin revize edilebilmesini sağlayacak temel eğitim metotları üzerinde çalışıyor olsa da, henüz ortaya çıkarılabilmiş bir kati yöntem söz konusu değildir. Hali hazırda evrensel olarak doğruluğu kabul görmüş veriler ve ilkeler ışığında eğitim vermek tüm eğitimcilerin ve eğitim kurumlarının görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Kesinlikle onaylanmamış ve eksik verilerin öğrencilere verilmemesi, asla öğrenci üzerinde deney yapılmaması gereklidir. Özellikle temel eğitim ve özel öğretimde ar-ge maksadıyla dahi öğrenci deneye tabi tutulamaz. Tabii bu arada yetkin olmayan eğitimci ve kurumlardan da bahsetmek gereklidir.

Özellikle Bakanlık denetimine tabi olmayan, yeterli bilgi ve deneyimi bulunmayan kurumlardan alınacak eğitimin verimliliği konusundan şüphe etmelisiniz. Mutlak suretle resmi ve kayıtlı kurumlarda eğitim alınız. Bu sayede yanlış öğrenme ihtimalini en aza indirir ve gelecekteki olumsuzluklardan sıyrılmış olursunuz.

Ana Dilde Bİlim Eğitimi Kavramı

Kimi eğitim ekolleri, yabancı dille eğitimin; özellikle teknik bilimler ve sosyal bilimlerdeki temel eğitimin, mutlaka ana dilde yapılması gerekliliğini ortaya koyan tezler yayımlamaktadır. Prensipte bu büyük ölçüde doğrudur. Zira temel bilimlerin doğru özümsenebilmesi için bireyin en hakim olduğu dili kullanması en doğru yoldur. Fakat, ilerleyen dönem içerisinde bilimi yabacancı dille düşünemeyen bireylerin evrensel bilimsel kaynakları da doğru yorumlayamaması ve yabancı meslektaşları ile bilimsel düzeyde iletişim kuramaması söz konusu olmaktadır.

Dahası örneğin, uluslar arası eğitim almak isteyen bir öğrenci, eğer tüm eğitimini ana dilinde almışsa, dış dünyaya adapte olmak, sadece kavramları özümsemek için bile yıllarını harcamak durumunda kalabilmektedir. Bu nedenle aslında bu tartışma biraz kısır döngüye dönüşmüş durumdadır. Örneğin, Tıp bilimi evrensel bir dile sahip olmak için, Latinceyi terk etmemiş, aynı şekilde müzikte de İtalyanca terimler hala kullanılmaktadır. Fakat diğer bilim dallarında benzeri ortaklık söz konusu değildir. Zira bilimlerin hemen hepsi son 300 yıl içerisinde gelişmiş ve geçmişlerinde geleneksel bir dil yerleşmesi olmamıştır. Her kavram mucidi olan bilim insanının dilinde ortaya çıkmış olduğudan, kavram ve terimlerin de tek dilli hale gelmesi söz konusu olamamıştır.
Buna rağmen, evrensel ortak iletişim noktamız olan İngilizce, hemen her bilim dalında etkinliğe sahiptir. Zira Bilim ve teknoloji dili olarak İngilizcenin mutlak bir egemenliği söz konusudur. Ve İngilizce’yi teknik bilimlerin ortak dili olarak tanımlamak yanlış olmaz. Ancak, Psikoloji ve Sosyoloji dışındaki sosyal bilimlerde, Örneğin Hukuk ve Ülkelerin Edebiyatları gibi konularda yabancı dilde eğitim söz konusu değil, hatta zararlıdır. Eğer uluslar arası davalara bakan bir avukat olunacaksa, savanın yorumlanması bakımından değil, müşteri iletişimi bakımından bir yabancı dil bilgisi gereklidir. Zira Avukatlar ana dillerini konuştukları ülkelerde mesleklerini sürdürürler. Bu nedenle kanunları yabacı dilde idrak etmek gerekli değildir. Ancak global yaşam biçimini benimseyebilmek için yabancı dil elbette modern insan için gerekliliktir.

Yani Yabancı dilde eğitim büyük ölçüde uygulanabilecek, hiçbir yan etkisi olmayacağı gibi çok da verimli bir yol olacaktır. Hayatını birden fazla dili konuşarak geçirmiş bireylerin, gerek sosyal, gerek matematiksel zekalarının çok daha yüksek olduğunu da unutmamalıyız.

Dillerin Gelişimi

Esasında göç yolları ve coğrafi etkileşim incelendiğinde kök dil gruplarına rastlamak mümkündür. Bilinen 35 dil grubu sayılmaktadır. Bunlar, Algonkin dilleri, Altay dilleri, And-Ekvator dilleri, Avustronezya dilleri, Çin-Tibet dilleri, Dene-Yenisey dilleri, Dravid dilleri, Eskimo-Aleut dilleri, Ge dilleri, Güney Asya dilleri, Hami-Sami dilleri, Hint-Avrupa dilleri, Hivaro (Jivaro) dili, İrokua dilleri, İzole diller, Kafkas dilleri, Kuzey Kafkas dilleri, Güney Kafkas dilleri, Karib dilleri, Khoisan dilleri, Maskoke dilleri, Maya dilleri, Mişe-Zoke dilleri, Nijer-Kongo dilleri, Nil-Sahra dilleri, Oto-Mange dilleri, Paleo-Asya dilleri, Pano-Takana dilleri, Saliş dilleri, Siyu dilleri, Tay-Kaday dilleri, Tupi-Guarani dilleri, Ural dilleri, Uto-Aztek dilleri ve Yuma-Koçimi dilleri dir. 7 milyarlık bu dev nüfus sadece 35 farklı dil grubuna dahil lisanları kullanır. Tabii etimolojik kökenleri incelendiğinde bu dil grupları daha dar gruplara indirgenebilir, ancak mevcut şartlar altında kullanılan lisanlar bu dil gruplarına aittir.
Yaygın dil gruplarından bir diğeri de, Türkçe’nin içinde yer aldığı Ural-Altay dil gruplarıdır. Asya kıtasının orta ve kuzeyinden, Avrupa’nın batısına kadar geniş bir coğrafyada, yaklaşık 1 milyar insanın Ural-Altay dilleri ile konuştuğu bilinmektedir. Japonca, Korece, Samoyetçe, Fince, Macarca, Moğolca, Tunguzca, Yakıtça, Türkçe, Kıgızca, Kazakça vb. yaklaşık 100 dilin bu gruba dahil olduğu bilinmektedir. Ancak, Ural-Altay dil grubuna dahil diller büyük başkalaşımlar geçirmiştir. Örneğin Japonca buz çağından sonra ana kıta ile ilişiği kesildikten sonra diğer Asya dillerinden oldukça farklı bir evrim geçirmiştir, bunun yanında modern İstanbul Türkçesinin Asya Türkçesi ile neredeyse ilgisi yoktur.

 

 

Filmleri Orjinal Dili İle İzlemek

Hepimiz film izlemeyi severiz. İzlediğimiz filmleri çoğunlukla dublajlı izlemeyi seven bir millet olmamızdan dolayı, karakterleri ailemizden birileri gibi gördüğümüz dahi olmuştur. Hatta meşhur Dallas dizisi o kadar içselleştirilmiştir ki, çocuğunun ismini Ceyar koyan ebeveynler dahi olmuştur. Tabii kabul etmek gerekir ki, onlar Türk değiller ve aslında bizim dilimizi konuşmuyorlar ve onarlı kendi jargonumuzda anlamaya çalışmak doğru değil.

Ülkemizde sinema ve televizyon seslendirmesi yapan usta dublaj sanatçılar bulunur ve bizim sanatçılarımız dünya çapında kaliteli işler çıkarırlar. Hatta Dünyanın en iyi dublajının Türkiye’de yapıldığı da rivayet edilmektedir. Fakat bu ne yazık ki dil öğrenme sürecimizde inanılmaz derecede faydalı bir unsuru yitirmemize sebep olur. O da filmlerden öğrenebileceğimiz gündelik düzeydeki İngilizcedir. Okul İngilizcesi, iş İngilizcesi, akademik İngilizce derken Türkiye’deki ortamımızda kolayca vakıf olamayacağımız, gündelik dile, filmleri orijinal dillerinde izlemek büyük ölçüde katkı yapar.

Aslında yaşayarak öğrenmek kavramını karşılamaya biraz yaklaşacak bir yöntem varsa, o da bu olabilir. İngilizce konuşulan bir çevrede yaşamıyorsunuz. Her ne kadar eğitim aldığınız kurumda speaking eğitimi alıyor olsanız da, pratik etmek için bu yöntemi pekala kullanabilirsiniz. Tabii bu arada seçilen filmler konusunda dikkatli olmak gerekir. Zira filmlerde kullanılan dil, özellikle Amerikan filmlerinde oldukça ciddi oranda deforme edilmiş durumdadır ve bu dilin, normal hayatta Amerika da dahi kullanılması mümkün olmayabilir. Bu sebeple izleyeceğini filmler hakkında eğitimcilerinizden fikir almanızda fayda vardır.

Eğitim teknikleri içerisinde bekli de en verimli olanı farkında olmadan, eğlenceli biçimde verilen eğitimdir. Öğrenci sıkılmadan ve eğitim alıyor olmanın stresini yaşamadan bilgiyi kolayca sindirir. Ve bu noktada filmler ve şarkılardan faydalanmak zaten eğitim kurumlarının da başvurduğu yöntemler arasındadır. Fakat burada bir konuda uyarı yapmamız yerinde olacaktır. Eğitim almadan sadece filmlerin altyazılarından İngilizce öğrenmek mümkün değildir. Daha doğrusu bu belli düzeye kadar mümkün görünse de, gramer yapısı bozuk ve eksik öğrenilen bir lisan hiç bilinmemesinden daha zararlıdır. Kaldı ki, yanlış öğrenilen dilin düzeltilmesi, hiç lisan bilmeyen bir bireye dil öğretilmesinden çok daha zordur. Ket vurma ismini verdiğimiz bu olumsuzluğa maruz kalmamak için, bir yabancı dil eğitim kurumundan eğitim alırken veya aldıktan sonra bu yönteme başvurmanızda fayda olduğunun altını çizmek gerekir.